Günümüzde sürdürülebilirlik, markaların stratejik hedeflerinin temelinde yer alıyor. Hâl böyle olunca ürünlerin paketlenmesi sürecinde özellikle ambalaj atıklarının çevreye olan olumsuz etkileri, şirketleri daha çevre dostu çözümler üretmeye yönlendiriyor. 2004 yılında Amerika’da kurulan ve o tarihten bu yana kâr amacı gütmeden aktif faaliyet gösteren Sürdürülebilir Ambalaj Koalisyonuna (SPC) göre sürdürülebilir paketleme; yaşam döngüsü (life cycle) boyunca bireyler ve topluluklar için faydalı, güvenli ve sağlıklı olan, çevreci üretim teknolojileri kullanılarak üretilen, performans ve maliyet için piyasa kriterlerini karşılayan, malzeme ve enerjiyi optimize edecek fiziksel tasarıma sahip, biyolojik ve/veya endüstriyel döngülerde etkin bir şekilde geri kazanılıp kullanılan paketleme yöntemidir.
2024 yılı itibarıyla Avrupa Birliği, plastik atıkların azaltılmasına yönelik birtakım önemli düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Bunlardan en çok dikkat çeken örnek ise plastik ambalaj denildiğinde ilk aklımıza gelen pet şişelerdir. Avrupa’da şişe kapaklarının artık şişeye bağlı olması zorunluluğunun getirilmesi kararının arkasındaki temel neden, şişe kapaklarında kullanılan plastik miktarının pet şişenin kendisi için gerekli plastik miktarından beş kat daha fazla olmasıdır. Plastik ambalaj atıklarının doğaya zararı aşikârken böyle bir kararla geri dönüşümün arttırılması hedefi oldukça mantıklı görünüyor. İlk bakışta küçük gibi görünen bu değişiklik, geri dönüşüm oranlarını artırma ve plastik atıkları azaltma konusunda önemli bir adım.
Dünyada büyük markalar da çevre dostu ambalaj çözümlerine hızla uyum sağlıyor. Son yıllarda çok sayıda markanın paketlemede sürdürülebilirliği arttırmak için başvurduğu sayısız yöntem mevcut. Geri dönüştürülebilir malzemeler, biyobozunur ve kompostlanabilir ambalajlar, yeniden kullanılabilir tasarımlar ve mono-materyal çözümler bu yöntemlerden sadece birkaçı. Örneğin, mantar bazlı ambalajlar, çevreye zarar vermeyen doğal bir alternatif olarak dikkat çekiyor. Ayrıca, okyanuslardan toplanan plastiklerin geri dönüştürülmesiyle üretilen ambalajlar da yaygınlaşıyor. Bunların yanı sıra, ürünlerin nakliyesinde hava alanlarını minimize eden kompakt tasarımlar enerji tasarrufu sağlıyor. Bu tür yeniliklerin, bir yandan çevresel etkileri hafifletirken diğer yandan da markaların sürdürülebilirliğe yönelik taahhütlerini güçlendirdiğini söylemek mümkün.
Sonuç olarak çevre dostu ambalajlar artık yalnızca bir tercih değil; küresel düzenlemeler, tüketici talepleri ve gezegenin geleceği açısından bir zorunluluk hâline geldiler. Çevre dostu ambalajların başlangıç maliyeti yüksek gibi görünse de uzun vadede hem enerji tasarrufu hem de tüketici güveni açısından markalar için önemli bir yatırım olduğu açık. Sürdürülebilirlik, sadece çevre dostu ambalajlar kullanmakla değil, döngüsel ekonomi prensiplerini benimsemek, geri dönüşüm süreçlerini iyileştirmek ve tüketicilerle etkili bir iletişim kurarak farkındalığı arttırmakla sağlanabilir. Markaların çevresel sorumluluklarını yerine getirirken inovatif ve uzun vadeli çözümler üretmesi, hem gezegenimizin geleceğini korumayı hem de markaların inovasyonla rekabet avantajı yakalamasını mümkün kılmakta.
Yazar: Nefise Zehra Bayar