ABD, küresel ısınmayı 2°C’de sınırlı tutmayı amaçlayan Paris Anlaşmasından çekilmeye dair çalışmalarını 2017 yılında, Trump’ın ilk başkanlık döneminde başlattı. Bu karar, vaktinde büyük bir şok yarattı ve Amerika’nın iklim değişimi konusunda değişken ve güvenilmez bir aktör olduğu izlenimini akıllarımıza tamamen kazıdı. 2020 yılında ABD, kısa süreliğine anlaşmadan çekilmiş olsa da Joe Biden’ın 2021 yılında tekrar anlaşmayı imzalaması ile Trump’ın bu icraatının uzun vadeli etkilerini gözlemlemek zorunda kalmadık.

2024 ABD başkanlık seçimleri ile Trump’ın ikinci bir dönem için koltuğa oturması, Amerika’nın Paris Anlaşmasından bir kere daha çekileceğini göreceğimiz anlamına geliyordu. Her ne kadar bu karar bir sürpriz olmasa da, tam aksine Trump’ın vaatleri arasında yer alsa da, bu doğru şekilde hazır olmamız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta bu kararın etkilerini hissedeceğimiz dört yıl geçireceğiz.

Dünya’da kesin olarak süper güç olduğunu söyleyebileceğimiz tek ülkenin iklim değişikliğine dair hiçbir önlem almaması, tam aksine fosil yakıt tüketimini teşvik ettiğini söyleyebileceğimiz uygulamalara gitmesi, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının ve Paris Anlaşmasında belirlenen 2°C limitinin erişemeyecek olmamız anlamına geliyor.

Gelecek yıllarda iklim hareketine öncelik konusunda Amerika’nın bıraktığı bu boşluğun Çin ve Avrupa Birliği tarafından doldurulacağını göreceğiz. Elbette bu, Amerika’nın iklime dair faaliyetler ve çözümlerden çekilmesinin ekonomik sıkıntılarının hissedilmeyeceği anlamına gelmiyor. ABD’nin iklim sorununa ayırdığı bütçeyi kesmesi, iklim değişimine uyum sağlamaya çalışan gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için ilerlemenin önünü her şekilde kesecek. 

Anlaşmadan ABD’nin çekilmesinin en ciddi sonucu ise her kararda olduğu gibi bu kararın da diğer ülkelere ve siyasetlerine yansıyacak olması. Ülkemiz açısından duruma bakacak olursak ABD’nin ekonomik sebeplerle çıktığı bir anlaşmada Türkiye’nin de bulunmaması gerektiği dair konuşmalar gündemimize oturmaya başladı. Oysa tam tersine, gelişmekte olan bir ülke olarak Paris Anlaşmasına çok daha bağlıyız ve çevresel ya da iklimsel değişikliklere uyum sağlamak konusunda desteğe ihtiyacımız var. 

Şu ana kadar kaydettiğimiz ilerleme uzun vadeli planlamaların bir ürünü. Şimdiki zamana aynı değeri ve dikkati vermediğimiz bu mevcut “iklimde” nasıl bir gelecek çizeceğimizi kestirmek gitgide zorlaşacak. Tam da bu yüzden iklim, çevre ve sürdürülebilir yaşama dair konularda elimizden geleni yapmamız ve ilerleme istediğimizi belli etmemiz her zamankinden daha önemli. Sürdürülebilir Çeviri’nin gönüllü çevirmenleri olarak kendi alanımız üzerinden gereken katkıyı sağlamaya, sizi de en doğru terimlerle buluşturmaya tam da bu yüzden devam edeceğiz. 

Yazar: Berra OKUDURLAR