90’lı ve 2000’li yıllardan önce tasarım ürünü; bireyin kendini ifade edebildiği, kaliteli ve özenli giyime ulaşmak sadece elit insanların elde edebildiği bir özgürlüktü ve zenginlik göstergesiydi. Daha sonra, hızlı moda (fast fashion) dediğimiz sistem tekstil şirketleri tarafından benimsendi ve burjuva defilelerinde görülen trendler halk tabakasına kadar ulaştırıldı. Her yeni koleksiyonda sayısız marka, giderek artan talebe yetişmek adına tekstil sektörünün sınırlarını zorlamaya başladı. Böylece hızına yetişmenin mümkün olmadığı ve sonu gelmeyen bir üretim ve tüketim çağının kapıları da aralanmış oldu. 

Peki biz, sıradan vatandaşlar olarak, satın aldığımız tekstil ürünleri bu sistem içerisinde bize gelene kadar hangi aşamalardan geçiyor, çevreye ve dünya ekonomisine ne gibi değişimler yaratıyor biliyor muyuz? Gelin kısa bir özet geçelim. 

Birinci aşama olan ham madde üretiminde hem kumaş hem de iplik materyali olarak kullanılan kaynaklarda yoğun su, pestisit ve petrol kullanımı göze çarpıyor. Örneğin bir kilogram pamuk üretimi için ortalama 10.000 litre su kullanılıyor. Tarım için kullanılan pestisitler ise toprak ve su kirliliğinin önemli sebeplerinden. Bunun yanında polyester gibi sentetik ham maddelerin üretim aşamaları sırasında fosil yakıt kullanımı, yüksek enerji tüketimi ve dolayısıyla yüksek miktarda sera gazı emisyonları kaçınılmaz oluyor. Ayrıca denize ve toprağa karışan mikroplastikler, özellikle üretimin yoğun olduğu Bangladeş ve Çin gibi bölgelerde büyük çevre kirliliğine yol açıyor. 

İkinci olarak kumaş üretimi ve boyama aşamasında kumaşlara renk, desen ve doku eklemek için boyama ve apreleme işlemleri yapılıyor. Bu işlemler sırasında kullanılan ağır kimyasallar, doğrudan nehir ve göllere salınarak su kirliliği ve ekolojik tahribata neden oluyor. Bunun yanı sıra ucuz iş gücü ve hızlı üretim için denetimsiz bir şekilde çalışılması; işçiler ve bu bölgede yaşayan vatandaşlarda deri, solunum ve sindirim yolu rahatsızlıklarına sebebiyet veriyor. Üretilen bu giysilerin dünyanın dört bir yanına gönderilmeleri için hava, deniz ve kara taşımacılığı kullanılıyor. Taşımacılık sırasında ise yüksek miktarda yakıt tüketilerek karbon salınımı yapılıyor. 

Ürününüz elinize ulaştığında hızlıca yıpranıp kullanılamaz hâle geleceğinden ömrü kısa oluyor. Öyle ki her yıl, milyonlarca ton tekstil ürünü çöplüklere boşaltılıyor. Geri dönüşüm ve sürdürülebilir moda için yapılan çalışmalar daha çok taze olduğundan bu durumun önü alınamıyor.

Peki bu sistem için bir alternatif yok mu? Bu sorunun cevabı sürdürülebilir ve etik moda, ikinci el giyim ve kapsül gardırop olabilir. Sürdürülebilir moda; çevre dostu etik üretim süreçlerinin uygulandığı, geri dönüştürülebilir ham madde ve doğal boya kullanımına odaklanan, yenilikçi üretim tekniklerinin genel bir adı. Buradaki amaç, tüketiciye uygun fiyat sağlarken üretim aşamasında çevre dostu ve işçi haklarını önemseyen bir yol izlemek diyebiliriz. 

Tüketiciler olarak talep azaltmak ve kendi katkımızı sağlamak için sürdürülebilirlik dostu markalar seçebilir, ikinci el giysi satın almaya ve elimizdeki ürünleri geri dönüştürmeye yönelebiliriz. Eskiyen ürünleri yeniden değerlendirmek veya bağışlamak, tüketim seviyemizi kaliteli ve zamansız seçimler yaparak sınırlandırmak; her gün giderek artan giysi atığının önüne geçmek açısından önemli bir noktada yer alıyor. Tıpkı dilimiz gibi, yaptığımız seçimlerle de sürdürülebilirliğe odaklanırsak sürdürülebilir bir dünya yaratmak mümkün.  

Yazar: Zeynep Erman