Kaliteli eğitim, sürdürülebilir kalkınmanın en güçlü itici güçlerinden biri olarak öne çıkarken; eğitimde eşitlik Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının (SKA) 4. maddesini oluşturmakta. Bu temel hak, yalnızca bireysel gelecekleri şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumların sürdürülebilirliğe doğru kolektif ilerleyişini de belirler. Ancak asıl zorluk, bu eğitimin hem eşit hem de sürdürülebilirlik ilkeleriyle bütünleşmiş olmasını sağlamak.
Son küresel eğitim verileri endişe verici eşitsizlikleri ortaya koymakta: yaklaşık 258 milyon çocuk ve genç hala okula gidememekte, kız çocukları, kırsal topluluklar ve marjinalleştirilmiş gruplar en büyük engellerle karşılaşmakta. Bu istatistikler, eşitliği sürdürülebilirlik bilinciyle birleştiren dönüştürücü eğitim yaklaşımlarının acil ihtiyacını vurguluyor.
Eğitimde sürdürülebilirlik faaliyetleri, bu zorlukların üstesinden gelmek için pratik araçlar olarak hizmet etmekte. Bu faaliyetler müfredata entegre edildiklerinde çevresel bilinci ve sosyal sorumluluğu teşvik ederken ilgi çekici öğrenme deneyimleri yaratıyorlar. Örneğin bahçe tabanlı öğrenme programları uygulayan okullar, sürdürülebilir tarım uygulamalarını öğretirken; sosyoekonomik geçmişler arasında gelişmiş öğrenci katılımı rapor eder.
Çeşitli başarılı modeller, bu entegre yaklaşımın etkinliğini gösteriyor. Çeşitli ülkelerde uygulanan Yeşil Okullar Girişimi, sürdürülebilirlik eğitiminin sosyoekonomik farkları nasıl kapatabildiğini gözler önüne sermekte. Bu programa katılan okullar, dezavantajlı öğrenciler arasında fen bilimlerini kavramada %40’lık bir artış rapor ederken pratik sürdürülebilirlik projeleri aracılığıyla çevresel ayak izlerini de azaltıyorlar.
Eğitimde eşitliği sürdürülebilirlikle birleştirmenin ekonomik etkileri de büyük önem taşıyor. Araştırmalar, her ilave eğitim yılının bireyin kazancını %10 artırdığını, sürdürülebilirlik okuryazarlığının ise büyüyen yeşil ekonomide iş piyasası rekabet gücünü artırdığını göstermekte. Bu ikili odak hem sosyal hareketlilik hem de çevresel yönetim için güçlü bir katalizör oluşturuyor.
Dahası, sürdürülebilirlik ilkelerini içeren yenilikçi öğretim yöntemleri, eğitim eşitsizliğini azaltmada dikkat çekici başarılar göstermiş durumda. Yerel çevre sorunlarına odaklanan proje tabanlı öğrenme, farklı geçmişlerden gelen öğrencilerin katılımını sağlamada özellikle etkili oldu. Örneğin, su tasarrufu projeleri uygulayan okullar, tüm öğrenci gruplarında gelişmiş öğrenme sonuçları rapor ederken aynı zamanda önemli problem çözme becerileri geliştirmekte.
Geleceğe bakıldığında, eğitimde sürdürülebilirlik aktivitelerinin entegrasyonu sistematik destek ve kaynaklar gerektirmekte. Eğitim kurumları, sürdürülebilirlik eğitiminin sosyoekonomik durumlarına bakılmaksızın tüm öğrencilere ulaşmasını sağlayarak hem erişilebilirliğe hem de çevresel bilince öncelik vermeliler. Bu yaklaşım yalnızca SKA 4’ü ilerletmekle kalmaz, aynı zamanda birden fazla sürdürülebilir kalkınma hedefine eş zamanlı katkıda bulunur.
Anlamlı ilerleme sağlamak adına, eğitim sistemleri hem eşitliği hem de sürdürülebilirliği ele alan kapsamlı stratejileri de benimsemeliler. Bu yaklaşım; kapsayıcı müfredatlar geliştirmeyi, öğretmenleri sürdürülebilirlik eğitiminde eğitmeyi ve yeterli kaynakların yetersiz hizmet alan topluluklara ulaşmasını sağlamayı içerir. Ancak bu tür bütüncül yaklaşımlar aracılığıyla hem eşit fırsatlar sunan hem de gelecek nesilleri sürdürülebilir kalkınmanın zorluklarına hazırlayan bir eğitim sistemi yaratabiliriz.
İleriye giden yol; eğitim kurumları, politika yapıcılar ve toplulukların sürekli taahhüdünü gerektiriyor. Eğitimde eşitlik ve sürdürülebilirlik arasındaki içsel bağlantıyı tanıyarak yalnızca eşit fırsatlar sunmakla kalmayıp ayrıca öğrencileri sürdürülebilir bir gelecek için gerekli bilgi ve becerilerle donatan bir eğitim sistemi için çalışabiliriz.
Yazar: Fulya İncirliler