Çevrecilik ve sürdürülebilirliğe dair birçok alışkanlığın ve yaşam tarzı değişikliğinin hayatımıza tam yerleşmesi için gidecek çok yolumuz var. Bunun beraberinde geri dönüşüm, gösterilen hassasiyetin yeterliliği sorgulanabilecek olsa da, sokaklarda ve toplu alanlarda, eğitim sisteminde ve zaman zaman gelişmiş ülkelerin kanunlarında önümüze çıkan, hayatımıza en çok yedirilmiş sürdürülebilir kavramlardan biri. Belki de bunun getirmiş olduğu alışılmışlık hissinden dolayı birçoğumuz geri dönüşümü bildiğimizi ve doğru uygulayabildiğimizi varsayarak yaşıyoruz. Oysaki elimize geçen atıkların nasıl ayrıştırılması gerektiği konusunda kendi sınırlı bilgimize göre hareket etmemiz ve detaylara hâkim olmamamız yarardan çok zarara sebep olabilir. O zaman geri dönüşüm en ideal şekilde nasıl uygulanabilir, daha da ötesinde en ideal şekilde uygulansa bile gerçekte ne kadar etkili?
Geri dönüşüme dair bilinmeyen detayların sorulması ve öğrenilmesi için resmi ya da resmi olmayan birçok kurum ve kuruluş bulunuyor. Örneğin 181 numarasını tuşlayarak atıkların ayrıştırılmasına dair özel soruları sormak mümkün. Bunun beraberinde, geri dönüşüm de dâhil olmak üzere sürdürülebilir uygulamaların iş eğitimlerinin bir parçası hâline getirilmesi gerekiyor. İnsanların günlerinin büyük bir bölümünü geçirirken bir yandan bolca atık oluşturdukları iş ortamlarında bu bilinç ile hareket etmesi büyük bir fark yaratabilir. Örneğin kâğıt ve karton olduğu düşünülerek ayrıştırılan tek kullanımlık bardakların gerçekte plastik ya da ev atığı kategorisine atılması gerektiği gibi detaylara dikkat etmek, aslında geri dönüşümün temeli. Benzer şekilde neyin kâğıt, neyin plastik ve neyin kompozit olduğu da bilinmesi gereken bir ayrım. Özellikle tartışmalı ve bölgeden bölgeye, ya da danışmandan danışmana değişebilecek karton süt kutuları gibi atıklarda ise mümkün olduğu mertebede geri dönüşümden sorumlu yetkililere ve danışmanlara göre hareket etmek, kendi bildiğimizi okumaktan daha bilinçli ve yararlı olacaktır.
Plastik, geri dönüşümün kalbinde yatan malzeme olarak adlandırılabilir. Öyle ki plastikler de kendi aralarında geri dönüştürülebilir olma oranlarına göre sınıflandırılıyorlar. Geri dönüştürülmesi en kolay plastikler, su şişelerine de adlarını veren PETlerken 6. kategoride yer alan polistirenler ve 7. kategoride yer alan ve “diğer” diye geçen çeşitli plastiklerin geri dönüştürülmesi mümkün sayılmıyor. Tüketiciye düşen de bu iki plastik türünden olabildiğince uzak durmak ve bu kategoride yer alan ürün ve ambalajlar üstünde gerekirse baskı oluşturmak.
Geri dönüşüm söz konusu oldu mu tüketiciye gerçekte ne kadar rol düştüğü son derece tartışmaya açık. Bir yerde geri dönüşüm, daha önceden de yer verdiğimiz yeşil aklama kavramının bir parçası olarak işlev görüyor. Çevreye verilen zararın sorumluluğu tüketiciye itilirken aynı tüketici, eline geçen her şeyi ne de olsa geri dönüştürebileceğini düşünerek suçluluk duygusundan yoksun biçimde aşırı tüketime yönelebiliyor. Plastik pipetlerin okyanusa verdiği zarar, plastik balık ağlarının verdiği zararın yanında yok denecek kadar az sayılsa bile hedefimiz pipetleri ve ambalajlarını geri dönüştürüp kâğıt pipetlere yönelmek oluyor, biz farkına bile varmazken sorunun en büyük parçası ise denklemden asla ayrılmıyor. Elbette bu, bireysel eylemlerin ve çabaların anlamsız olduğu anlamına gelmiyor. Sonuçta bireysel hayatımızda küçük değişiklikler yapacak gücü bulamıyorsak gerçek farkı yaratacak büyük değişikliklere geçemeyiz. Günün sonunda neyi neden yaptığımızı, nasıl yapmamız gerektiğini, en çok nelere odaklanmamız gerektiğini bilmemiz ve hayatlarımıza yerleşmiş bir uygulamanın hakkını vermemiz; çevremiz için elimizden ve kalbimizden gelmeli.
Yazar: Berra Okudurlar