İklim değişikliğini günlük hayatlarımızda artık kolayca gözlemleyebildiğimiz ve bir fark hissedebildiğimiz aşikâr. Kutup buzullarının erimesi gibi ciddiyetini bilsek bile çok uzak hissettiren olaylar, artık bütün ciddiyetleriyle kapımıza dayanmış durumdalar. En azından son yıllarda iklim değişikliği sebebiyle artan çeşitli doğal afetler, buna işaret ediyor.

2025’in hemen başında, 7 Ocak 2025’te başlayan trajik Los Angeles orman yangınları, ne yazık ki bunun en güncel örneklerinden. Kaliforniya eyaletinde iklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan aşırı kuraklık, kış ayında bir orman yangını çıkmasında devasa bir etkendi. Yangınların daha zor söndürülmesinde ve yangın sezonu dışında görülmesinde iklim değişikliğinin etkisi, 1980’lerden beri kendisini belli ediyor.

Küresel ısınmanın tetiklediği değişimler şöyle bir ele alındığında eriyen buzulların deniz seviyesini yükseltmesi istatistiksel olarak başı çekiyor. Bu yükselme yalnızca kıyıya yakın yaşam alanlarını sel ile tahrip etmekle kalmıyor, ayrıca denizlerin ve okyanusların gitgide ısınması ile de birleşerek fırtınalara ve fırtına gelgitlerine de yol açıyor. Fırtına ve türevi afetler Türkiye’yi doğrudan etkilmeseler bile Amerika, Japonya, Çin gibi gelişmiş ülkelerde sebep olduğu yıkım endişe verici.

Sürekli değişen havalar, sıcak ve soğuk hava dalgaları da iklim değişikliği sonucunda görülen afetler arasında sayılabilir. Özellikle Hindistan gibi sıcak ve kalabalık nüfuslu ülkelerde yaygın bir ölüm sebebi hâline gelmiş sıcak hava dalgaları Türkiye’de de mevcut. Bunun beraberinde iklim değişikliğinin ve hava değişimlerinin sebep olduğu kuraklık, küresel düzeyde tarımı ve üretimi doğrudan etkiliyor. Aşırı tüketimin tetiklediği iklim değişikliği, bu şekilde üretimi ve canlılığı yok ediyor.

Sel ve kuraklık, Türkiye’de doğrudan iklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetler arasında en sık görülenler arasında yer alıyor. Her ne kadar deprem gibi tektonik afetler, iklim değişikliğinden kaynaklanan meteorolojik afetlerden ayrı tutulsa da yakın zamanda Ege Denizi’nde rüzgârın ve depremin birleşmesiyle ortaya çıkan tsunami alarmı; iki tehlikenin düşündüğümüz kadar ayrı ve birbirinden bağımsız olmadığını gözler önüne seriyor.

Elbette iklim değişikliği afetleri etkilediği kadar, afetler de iklim değişikliğini etkiliyor. Özellikle yangınların sebep olduğu ormansızlaşma ve karbondioksit salınımı, bunun en güçlü örneği olabilir. Doğal afetlerden sonra insanların eski yaşamlarına dönmesi gibi bir ihtimal, ne yazık ki birçok zaman söz konusu olmayabiliyor.

İklim değişikliğinin artık karşımıza böylesi büyük kayıp ve yıkımlar olarak çıkagelmesi, gerçek bir değişim yaratmamız gerektiğine dair tonlarca işaretten yalnızca birisi. Sonuçta bizler, iklim değişikliğini tetikleyecek faaliyetlerimize son vermedikçe böylesi afetler, “doğal” olmaktan çıkıp insanların kendi elleriyle yarattığı tahribatlara dönüşecekler.

Yazar: Berra Okudurlar