İklim değişimini ve getireceklerini ele aldığımızda uzun vadeli düşünmek, hepimiz için bir alışkanlık hâline geldi. En yıkıcı ve gözle görülebilir sonuçlarını gelecekte hissedeceğimiz gibi, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları gibi koyulan hedefler ve alınan önlemler de anında yürürlüğe koyulamayacak, tam tersine uzun yıllar sonra erişilecek dönüm noktaları olarak karşımıza çıkıyor. Bu sebeple, iklim krizinin bizi tam şu anda nasıl etkilediğini değerlendirmeyi de unutuveriyoruz.
İçinde bulunduğumuz bu krizin yola açtığı sağlık sorunları, elbette fiziksel değişimlerle sınırlandırılamaz. Öyle ki, eko-anksiyetenin çağımızın hastalığı olduğunu iddia edebiliriz. Ekolojik kaygı anlamına gelen bu kavram, iklim krizi ve gelecek hakkında çaresiz hissetmeyi ifade ediyor. Hiçbir şeyin kesin olmadığı ve sürdürülebilirliğe dair uygulamalara yeterince hızlı geçiş yapılmadığı bir dünyada, bilinçli insanların bu konuda kaygı yaşamaları ve umutsuzluk duymaları kesinlikle anlamsız değil. Yine de bardağın dolu tarafından bakmayı öğrenmek, iklimi ve sürdürülebilirliği teşvik eden topluluklar ve projeler arasında yer alarak bu konuda yapılan çalışmalara katkı sağlamayı gözlerimizle görmek; eko-anksiyeteyi yenmemiz ve geleceğe tekrar umut beslememiz konusunda bize yardımcı olabilir.
Sıra iklim krizinin fiziksel sağlığa olan etkilerine olursa; aslında tahmin yürütmesi çok kolay sebep ve sonuçlar bizi bekliyor. Stres altında olan yalnızca bilinçlerimiz değil, aynı zamanda hücrelerimiz. Sıcaklık değişikleri mikroskobik bir boyutta hastalıklara daha sık yakalanmamıza sebep oluyor. Ekolojik dengenin bozulması, üretimi tamamen etkilerken bu beslenme kalitemizin de düşmesine sebep oluyor. İklim krizinin tarımdaki verimliliği etkileme biçimini hayatlarımızda hissetmek için birkaç yıl beklememize gerek bile yok. Benzer şekilde, havaların aşırı ısınması hem sıcaklık ile ilişkili rahatsızlıkları tetikliyor hem de sinekler ve keneler gibi hastalık taşıyan canlıların da artışına sebep oluyor. Aynısı, pekâlâ ısınan ve arıtılamayan sularımız için de geçerli.
Önceki blog yazılarımızda da ele almış olduğumuz doğal afetleri de iklim krizinin sağlığı olumsuz etkileyişi olarak görebiliriz. Benzer şekilde iklim mültecileri de insanların sağlıksız koşullardan kaçmasının doğal bir sonucu. Göç etmeye zorlanmış bu insanların sağlık hizmetlerine erişiminin yetersiz olması da bu problemin bir başka uzantısı biçiminde karşımıza çıkıyor.
Günün sonunda, bütün dünyayı etkileyen iklim değişimi ayrıca bütün ezberleri bozuyor; yaşadıklarımız hem şu anda hem de gelecekte birbirlerine bağlantılı. Sık sık gençlere daha iyi bir gelecek yaratmaktan bahsederken iklim krizinden şu anda bile fiziksel ve zihinsel olarak etkilendiğimizi, bu gezegenin mevcut sakinleri olarak iklim için gerçekleştireceğimiz sürdürülebilir uygulamaların aslında bizlerin de yararına olduğunu kendimize sık sık hatırlatmamız gerek.
Yazar: Berra Okudurlar