Veganlık, sadece beslenme şeklinde değişikliğe gitmekten ibaret olmayıp pek çok satın alma tercihimize, tüketim alışkanlıklarımıza ve etik kaygılara yön veriyor. Giyim, kozmetik, hijyen ve temizlik ürünlerinde vegan seçeneklere yönelmek, satın aldığımız bir ürüne zulümsüz (cruelty-free) etiketi kontrolü yapmak, dünya çapında belirli pazarlarda satış yapmayan şirketlerden alışveriş yapmak gibi alışkanlıklar gelişmeye başlıyor.

Bu çok katmanlı değişim ve dönüşüm, çevre ve sürdürülebilirlik için sadece bireysel ve etik açıdan ele alınamayacak kadar büyük etkileri de beraberinde getiriyor. En temel örnek olarak, hayvansal gıda endüstrisi sebebiyle yapılan su tüketimini ve karbon dioksit salınım seviyelerini düşünebiliriz.

Et, süt ve yumurta üretimi ile bitkisel gıda tarımı karşılaştırıldığında, hayvansal gıda üretimi için su tüketiminin yüz kattan daha fazla arttığını görüyoruz. Bu durum yem tarımı, hayvanların su ihtiyacının karşılanması, ahır temizliği ve lojistik gibi birçok etkenin birikerek artan bir sonucu. Dünya çapında yaşanan ve etkileri her gün artmaya devam eden su kıtlığı problemi sonucunda bugün 750 milyon kişinin yeterli içme suyuna erişimi yok. Oysaki içme suyuna rahatlıkla erişebilen bireyler olarak veganlığı benimseyerek bireysel su tüketimimizi %55 oranında azaltmak mümkün.

Ek olarak, araştırmalar sonucunda dünyadaki sera gazı emisyonlarının %15’inin hayvancılık kaynaklı olduğu biliniyor. Vegan bir beslenme düzeni ile, hatta sadece et tüketimini bırakarak, bu emisyonları %10 ila 50 arasında düşürebilmek mümkün. Hatta küresel veganlık senaryosunda, 2050 yılına kadar 16 yıllık emisyonun atmosferden temizlenebileceğine ilişkin bir çalışma var. Bu kadar ciddi bir değişim yapabiliriz çünkü hayvancılık faaliyetleri sonucu üretilen metan gazı seviyeleri ve arazi yıkımları nedeniyle artan karbon dioksit emisyonlarının yarattığı yıkım da oldukça ciddi.

Bunlara ilaveten, hayvancılık için yapılan hayvan otlatma, yem yetiştirme, ormanları tarım arazisine dönüştürme gibi çalışmalar; ormansızlaşma, erozyon ve habitat kaybı gibi sonuçlar doğuruyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), ormansızlaşmanın %80’lik kısmının hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığını vurguluyor. Bunun yanında, hayvancılık kaynaklı toprak kullanımı, toprak verimliliğini düşürerek rotasyonu azaltıyor. Vegan yaşam tarzı ve bitkisel beslenme, sektördeki talebin azalması ile çok daha küçük alanlara ihtiyaç duyulacağından, tarım arazilerinin küçülerek ormanların dönüşümüne katkı sağlamak açısından kilit bir noktada.

Ayrıca kara ekosisteminin beraberinde, deniz ekosistemini de hesaba katmak gerek. Endüstriyel balıkçılık; ekosistem tahribatı, pek çok balık türünün tehlikeye girmesi ve deniz ve okyanus kirliliği gibi sonuçları beraberinde getiriyor. Bu noktada vegan bir beslenme düzeni ile deniz ürünlerine olan talebi azaltmak, ciddi bir önem taşıyor.

Son olarak hayvancılık ve hayvansal gıda üretiminin; enerji tüketimini, atık ve kirliliği artıran önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. Hayvansal gıda üretimi, büyük ölçüde fosil yakıt kullanımına bağlıdır. Üretim sürecinde bitkisel gıdalara göre çok daha fazla enerji tüketilir, süreç içerisinde ortaya çıkan çok miktarda atık nehir ve göllere karışarak su kirliliğine neden olur. Bu da gösteriyor ki, vegan bir beslenme düzeni ile enerji tüketimi ve çevre kirliliğinin de önüne geçilebilir.

Yazar: Zeynep Erman